18 Nisan 2007 Çarşamba

ÖZGÜRLÜK RÜZGARI yada Özgürlük Yanılsaması

Serdar KORDU

Özgürlük Rüzgarı, tek kelimeyle mükemmel bir film. Eğer bir "en iyi on film" seçecek olsaydım muhakkak içinde bu film olurdu. Daha önce dvd'sini evde izlemiş olmama rağmen, bir kere daha ve bu defa sinemada izlemek için Tarık Zafer Tunaya sinema salonu koltuğunda yerimi aldığımda acaba ilk izlediğim kadar beğenecek miyim diye kafamdan geçirdim. Bu kuşkumun yersiz olduğunu filmi tekrar izleyince anlamış oldum.



Şunu söylemeden geçemiyeceğim, herşeyden önce Ken Loach, filmlerine hayata bakışını çok iyi yediriyor ve oluşturduğu politik tutarlılık ve ahlaki sorgulayıcılık bana gerçekten çok cazip geliyor. İzleği, sinema dili ve anlatmaya çalıştığı şeylerde hep kendimi buluyorum. Bu film konusu itibarıyla buna oldukça yatkındı zaten. Fakat başka filmlerinde de aynı duyguyu hissettiğimden bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.





Özgürlük Rüzgarı, İrlanda bağımsızlık savaşına etraflı bir şekilde eğilen, onu içten sorgulayan son derece vurucu bir film. Film basit bir direniş ve zafer öyküsünden ziyade, bağımsızlık mücedelesine neden olan ortam ve ilişkileri, insanların ruh hallerini ve akabinde İngiltere ile İrlanda arasında gerçekleşen anlaşma sonrası İrlanda saflarında yaşanan ayrışmayı oldukça objektif olarak ortaya koyuyor. Daha da önemlisi, direnişçiler arasındaki saflaşma vesilesiyle bağımsızlık sonrasına bakmaya çalışıyor.



Bir devlet kurmak mı önemlidir yoksa nasıl bir devlet kuracağın da önemli midir? Örneğin ABD eliyle kurulacak bir Kürdistan herşeye rağmen, bir "bağımsız" (artık hiçbir devlet küresel sermayeden bağımsız değil) devlet kurulacağı için desteklenmeli midir? Olsun da nasıl olursa olsun diyen Kürtler'in tartışması gereken çok şey yok mudur?



Filmin bir sahnesinde direniçiler kendi içlerinde ateşkes anlaşmasını tartışıyorlar, bakış açılarını ortaya koyuyorlardı: "Bağımsızlık yoksulların yaşam biçimini değiştirebilen bir programla anlamlıdır, bağımsızlık sadece yönetenlerin aksanının değişmesi değildir" kabilinden sözler söyleyen bir anlaşma karşıtı aslında anlaşmayı kabul etmeyenlerin sol radikal tutumunu ortaya koyuyordu. Özgürlüğün bir yanılsama olarak bir ulusal kimliğin bağımsızlığına bağlanması artık ne kadar anlamlı? Sahi, sömürenlerin milliyetinin ne olduğu o kadar önemli midir yoksul bir insan için? Sermayenin milliyetinin olmadığı açık değil mi?



Yanlış anlaşılmak istemem, ulusların bağımsızlık hakkına inanıyorum, ayrıca şiddetin bir çere olarak insanlığı ileri götürecek bir yöntem olduğunu düşünmüyorum. Filmin o kadar içine girdim ki durmadan kendime bir taraf aradım. Ben şurda ne yapardım, şu sırada kendi tavrım ne olurdu diye kıvrandım durdum yerimde...



Bir dava uğruna mücadeleye koyulmak, insanları ideallerine ters davranmaya başlayan bir karşıt konuma getirebilir. İdama karşısınızdır ama birini idam edersiniz, maruz kaldığınız zorbalıkları gün olur kendi içinizde uygular olursunuz. Bir savaşta kendiniz olarak, temiz, ideallerine bağlı olarak kalabilirseniz başarı elde etmiş olursunuz, gerisi bir üste çıkma, bir iktidar değişiminden başka anlama gelmez...



Film gösterimden kalktı Tarık Zafer Tunaya'da. Cuma izledim, ancak yazabildim bloğa. Ama bulursanız izleyin ve yaptığım hesaplaşmalara vesile olan sahneleri lütfen sorduğum soruları aklınıza getirerek incelemeye çalışın. Günlük yaşamın küçük ayrıntılarında bile bu sorgulamalara ihtiyacımız olduğunu rahatlıkla göreceksiniz...





Aynı dava uğruna ölüme soyunanların biribirine düşmanlaşması kadar hazin bir şey yoktur. Hele bu çatışma içinde en yakınınızda olanlar varsa...



Orjinal Adı: The Wind That Shakes The Barley

Yönetmen: Ken Loach

Oyuncular: Radha Mitchell, Sean Bean, Laurie Holden, Deborah Kara Unger

Tür: Dram, Savaş

Süre: 127 Dk.

Yapım: 2006 - Fransa/İrlanda/İngiltere

SİNEMA GÜNLÜĞÜ PEK YAKINDA

Sinema günlüğü pek yakında buradan sizlere ulaşacak. Film eleştirileri, sinema akımları, film tanıtımları ve sinema ile ilgili herşey...